18 Şubat 2015 Çarşamba

Aşkın Celladı



           İrvin Yalom'un daha önce iki kitabını okudum: Nietzsche Ağladığında ve Divan. Aslında Aşkın Celladı'nı da yıllar önce okumuştum. Ama diğer iki kitabı daha çok beğenmiştim. Çünkü diğer iki kitap roman,  Aşkın Celladı ise öykü ve ben romanı daima öyküden daha çok sevmişimdir.

           Kitapta toplam on bölüm var. Hangisini en çok sevdin derseniz? En çok Önsöz'ü sevdim. Ben Önsöz'leri genelde Son söz olarak okurum. Tüm kitabı bitirdikten sonra okumak bana daha çok keyif verir. Çünkü bazı önsözler kitap hakkında o kadar ayrıntılı bilgi verir ki, okuyucuyu resmen yönlendirir. Ben bu durumdan hoşlanmadığım için,  kitabı özgür bir bakış açısıyla okuyabilmek için, önsözleri kitap bitimlerinde okurum. Hatta zaman zaman okumayı dahi unuturum. Bu söylediğim tüm önsözler için geçerli değil, kitap hakkında ayrıntılı bilgi ve yorum içeren önsözler için geçerli. Bazı önsözler yazar ve yazarın kitabı yazdığı dönemle ilgili oluyor, onları çok beğeniyorum.

        Neyse tekrar kitabımıza dönelim. Kitabımız on bölümden oluşuyor ve kitap ismini ilk öyküden alıyor. Aslında tam anlamıyla kitaba öykü demek biraz zor çünkü bazı hastalar arasında bağlantılar da var. İlk öykü yaşlı bir kadının kendisinden  otuz yaş küçük bir erkekle yaşadığı saplantılı bir ilişkiden bahsediyor. Kitabın bence en can alıcı öyküsü buydu. Yalom en sonunda kadını bu saplantılı düşünceden kurtarıyor ama bu defa kadının hayatında ciddi bir boşluk oluşuyor. Yani o düşüncenin yerine başka bir amaç konmadığı için müthiş bir sarsıntı geçiriyor. Diğer öykülerde can alıcı konulardan oluşuyor. Çocuğunu kaybeden anne, seks saplantısı olan bir kanser hastası, kilolarla sorunu olan obez bir kadın, eşini kaybeden kadın, kendisine gelen mektupları açamayan ve bu yüzden sürekli kendine eziyet eden bir üniversite görevlisi... Kitap için şunu diyebilirim; okurken zorluk çektiğim hatta kızdığım bir sürü takıntılı insan vardı. Kitabı okurken sık sık "iyiki böyle bir mesleğe sahip değilim" dedim.

    
         Yazar,  öykülerinde yalnızlık, ölüm korkusu ve yaşama amacını kaybetme konularını işliyor. Kullandığı dil son derece akıcı ve güzel. Kitapta en çok beğendiğim kısımlar ise İrvin Yalom'un her hastadan sonra yaptığı özeleştirisi oldu. Tüm özeleşitirilerinde, konu ne kadar öznel olursa olsun,  bir bilim adamı yaklaşımı vardı. Ne aklıyor ne de yeriyordu olanı olduğu gibi aktarıyordu. Bu,  bilim adamlığını tamamen içselleştirdiğini gösterir.

       Bendeki kitap Remzi Yayınevi tarafından basılmış. Çevirmeni ise Handan Saraç. Yazar kadar çevirmenine de teşekkür etmek gerekiyor. Güzel bir kitap olmasında çevirmenin çok büyük bir katkısı var.

       Yaşama dair çok hikaye olduğu için, kendi hayatımıza ayna olabileceği için ben bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. İyi okumalar dilerim...

        


6 yorum:

Gül Akça dedi ki...

Yalom'u ben de çok severim, bana psikiyatriyi sevdirip psikiyatr yazarları takip etmeme sebep olmuştur... Bugünü Yaşama Arzusu ve Spinoza Problemi diye iki romanı daha var...Onlarda çok güzeldir... ilkinde Schopenhauer'la ikincisinde Spinoza ile bağlantılı felsefi romanlar bunlar ve Nietzsche Ağladığında'yı andırır... bu aralar yeni bir romanı çıksa diye bekliyorum :)

Derdest fikirler dedi ki...

Bugünü Yaşama Arzusu kitabını aldım :) Spinoza Problemi'ni önerdiğin için teşekkürler. O nu da alacağım. Sevgiler...

kitaplarla beslenmek dedi ki...

Yalom'un bir tek Nice Ağladığında adlı eserini okumuştum. Yazardan daha okumak istiyorum. Divan'ı aldım ama henüz okumadım.

Derdest fikirler dedi ki...

Beğeneceğini düşünüyorum. Ayrıca yorumların için çok teşekkür ederim. Mutlu ettin beni :)

melda dedi ki...

Divan ve bu kitabi yillar once pes pese okumustum. İkisi de cok iyi ama divanibiraz daha sevdim sanki

Derdest fikirler dedi ki...

Evet Melda bende Divan'ı daha çok sevmiştim.

Yorum Gönder