23 Mart 2015 Pazartesi

Spor ve Beslenme Günlüğü 5 / Karatay Diyeti

          Yıllar önce (sanırım ilk çıktığı yıl)  bu kitabı okumuştum. Bu diyet hiç bana göre değil diyerek kitabı halama hediye etmiştim. Kitap bana göre değildi çünkü ben ne mantıdan ne de makarnadan  uzak kalamazdım. Gel zaman git zaman arkadaşım Berna'nın kızı Begüm'ün bana "Şekersiz Hayat" adlı bir kaç blog tavsiye etmesiyle hayatım değişti. Hatta Begüm'e bu hayat bana göre değil dediğimin ertesi günü kendimi bu hayatın içinde buldum :)


       Diyete başladığım ilk 21 gün ( hatta bu günü şafakta gün sayan asker gibi geriye saydım), ekmek, makarna, pirinç, şehriye ve tabiki şeker ( buna meyvelerde dahil) kesinlikle yemedim. Çok zorlanacağımı düşünürken tam tersi oldu. Diyeti çok ama çok kolay uyguladım. Hatta kendimi nasıl şartlamışsam artık yanımda insanlar pasta börek yerken imrenmedim bile.

        İkinci 21 günlük periyotta araba aldığım için bir kutlama yapalım diyerek pasta ve baklava aldım. Tahmin edin ne oldu?  Pastayı iki çatal zar zor yedim tatlıdan da bir dilim yedim ve bütün gün midem ağzımda gezdim. Bedenim resmen tatlıya tepki verdi hemde çok şiddetli bir tepki verdi. Dün de tatlı yedim ve yine tüm gün hasta olarak gezdim ( şaka değil ciddi ciddi hasta yattım).


         İki defa yaşadığım tatlı kabusundan çıkardığım ders şu: Benim bedenim kesinlikle tatlı veya şeker türevi şeyleri kaldırmıyor. Tesadüf müdür bilmem ama ne zaman tatlı yesem o gün çok kötü allerji oldum ve bedensel olarak müthiş bir halsizlik hissettim.  Bence benim yaptığımı sizde deneyin ( zayıflamak için değil sağlık için yapın) ve şekerin vücudunuzda yarattığı etkiyi gözlemleyin. Hani beyaz zehir derler ya, yaşadıklarımla "zehir" olduğuna bende ikna oldum.

      Şu anda üçüncü 21 günlük periyodun içindeyim. Bu üç periyotta bir kere mantı, bir kere makarna ve iki defa da tatlı yedim. Belirli zaman aralıklarıyla yedim. Bunlar şeker dengesini bozan besinler ve ne zaman yesem hakikaten sürekli yeme eylemi içine girdim. Yani bir kısır döngü içine girdim. Yiyince acıktım acıktıkça yedim. Ama bunları yemediğim zaman hem acıkmadım hem de kendimi çok zinde hissettim.


       Karatay diyetini yapmaya başladığımdan beri toplam yedi hafta geçti ve bu süre içerisinde ben tam 9 kilo verdim. Kilo vermek benim için gerçekten güzel bir sonuç oldu. Ama daha da güzeli diğer diyetlerde ki gibi hiçbir şeyde gözümün kalmaması oldu. Bu arada günde bir saat yürüyüş yaptım. Haftada bir veya iki gün hariç yürüyüşlerimi aksatmamaya çalıştım.


       Bu beslenme tarzını ben çok sevdim. Çünkü, kendimi enerjik hissediyorum. Tatlıyı ve şekeri hiç aramıyorum. Makarna ve mantıyı ise arada bir ödül olarak kendime veriyorum. Bu ödül yöntemi harika bir yöntem. Bir gün yiyeceğimi bilmek o yiyeceği kendime yasaklamamak yiyeceğe karşı isteğimi de azaltıyor. Mesela bugün makarna vardı yemedim. Çünkü hafta sonu mantı yiyeceğim.

       Bu beslenmeyi yaşam tarzı haline getirebilecek miyim şimdilik bilmiyorum? Fakat deneyimlerimi sizinle paylaşmaya devam edeceğim. Hafif ve sağlıklı günler dilerim..

19 Mart 2015 Perşembe

İtirazım Var

          Arkadaşım Derya bana Onur Ünlü'nün filmlerini tavsiye etmişti. O'nun tavsiyelerine güvendiğim için hemen izlemeye başladım. İzlediğim ilk film Beş Şehir oldu. Ne yazık ki film bana pek hitap etmedi. Sonra dün İtirazım Var filmini izledim ve çok beğendim. Tavsiye ederim mutlaka izleyin. Aslında daha önce facebookta İhsan Eliaçık'ta bu filmi tavsiye etmişti ama bir türlü fırsat bulup izleyememiştim.


        Film 2014 yılında viyona girmiş. Filmin ana kahramanı bir imam, ama hemen söyleyeyim kafanızdaki imam karakterinden bambaşka bir imam bu. Sıradışı bir imam. Nasıl diye sorarsanız? Allah'tan özür dileyip sonra rakı içen, küfür eden, çok güzel bağlama çalan, boks yapan,  bol bol da okuyan bir insan. Derken bir gün camisinde bir cinayet işlenir ve hayatı alt üst olur. Çünkü öldürülen kişi imamın hesabına bir milyon yatırmıştır. İzlersiniz diye devamını anlatamayacağım. Tekrar söylüyorum kesinlikle izlenmeye değer bir film bu.


         Onur Ünlü filmin hem yönetmenliğini hem de senaristliğini yapmış. Oyuncu kadrosu hem zengin hem de çok usta. İyi seyirler dilerim...

15 Mart 2015 Pazar

Piruze/ Şam'da Bir Türk Gelini


         Simurg kitap grubumla bu ay Sinan Akyüz'ü ağırladık. Yazarın iki kitabını seçtik. Biri son çıkan Aşk Başka Evde, diğeri ise Piruze. Ben sadece Piruze'yi okuyabildim ( bu sıralar fazla kitap okuyamıyorum, ara ara yavaşlıyorum sonra yine yoğun bir şekilde kitap okuyorum, bu sıralar yavaşlama dönemim). Yıllar önce yazlıkta Şahika ve Feraye adlı kitabı okumuştum, bu kitapta Sinan Akyüz'e ait. Piruze'yi okuyunca bu iki kitap arasında benzer noktalar olduğunu gördüm. Her iki kitapta da Arap dünyasına gelin giden kişilerden bahsediliyor. Birinci kitaptaki iki kız kardeş Ürdün'e, Piruze ie Şam'a gelin gidiyor. Her iki kitapta kadınlar kocalarından şiddet görüyorlar ve her ikisinde de ülkeden kaçarak kurtuluyorlar. Ne yazık ki bu kadınlar çocuklarını kaçtıkları ülkelerde bırakmak zorunda kalıyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam Şahika ve Feraye'de kızını kurtarıyor ama oğlunu kaçıramıyor, Piruze ise daha şanssız üç çocuğun üçünü de Şam'da bırakıyor ve tam 21 yıl sonra onlara kavuşabiliyor.


          Kitap tarz olarak bana hiç uygun değil. Böyle kitapları genelde yazlıkta deniz kıyısında okuyorum. Bana göre çok satan kitaplar kumsal kitapları. Kitabın edebi bir içeriği yok, kahramanlar derinlenmesine işlenmiyor, olay üzerine bir anlatım söz konusu. Hani başımızda geçen olayları anlatırız ya, aynen öyle bir dil kullanılmış. Zaten kitapta da Piruze yaşadıklarını çocukluk arkadaşı olan Kim'e anlatıyor. Kim Londra'dan sınıf arkadaşı. Piruze bir diplomat kızı bundan dolayı çocukluğu ve gençliği değişik ülkelerde geçiyor; Arnavutluk, İngiltere, Suriye yaşadığı ülkeler. Kitap gerçek bir hikayeyi anlatıyor, kurgu değil.


         Sinan Akyüz'le yaptığımız sohbette bu iki kitabın ortak noktalarını söylediğimde bana bu kitaplardaki kişilerin birbirlerini tanıdığını söyledi. Piruze kitabında geçen Sevim Teyze karakteri ilk kitaptaki Feraye'nin kızıymış.Her iki kitapta da Türk Hukuku ile Şeriat hukuku arasında nasıl bir uçurum olduğu anlatılıyor. Arap dünyasında kadının çocukları üzerinde hiçbir hakkı yok. Erkek isterse kadını boşar ama çocuklar babaya verilir. Bu kitapları özellikle şeriat hayranlığı taşıyan kadınların okumasını isterim. Belki bu kadınların başına gelenlerden biraz ders alırlar.

     Kafamı meşgul etmesin, rahat okuyabileceğim bir kitap olsun derseniz bu kitapları tavsiye ederim sizlere, iyi okumalar dilerim.