4 Ocak 2016 Pazartesi

Olağanüstü Bir Gece



       Stefan Zweig'ın öykü tadında bir romanıyla daha karşınızdayım. Yine psikolojik tahlillerin yoğun olduğu bir kitaptı. Üst üste Zweig okuyunca "aslında psikolog da olabilirmiş" diye düşünmeye başladım.

        Bu kitabında da içsel konuşmalar, sorgulamalar ve yaşanan duygusal çelişkiler çok güzel verilmiş. Dikkatimi çeken en önemli şeylerden biriyse kahramanların kendilerine karşı son derece dürüst davranmalarıydı. Bu neden dikkatimi çekti? Onu da hemen anlatayım. Zweig'ın eserlerinde kahramanların yaşadığı duygusal gel gitler normal yaşantımızda bizlerde de olur. Biz dürüst olmaktansa ve/veya dürüst bir şekilde yüzleşmektense ya kaçmayı ya inkarı ya da savaşmayı tercih ederiz. Bunu hem kendimde hem de çevremdeki pek çok kişide gözlemledim diyebilirim. Yetiştirilme biçimimizden mi kaynaklanıyor acaba? Çok sıkıntıya düşmeyeceğimiz bir durumsa o zaman dürüst bir şekilde yüzleşebiliyoruz. Bir nevi basit bir sorunsa ve bizi zora sokmayacaksa yüzleşmeyi,  zor bir sorunsa kaçmayı tercih ediyoruz. Doğan Cüceloğlu "Türk toplumu ergen bir toplumdur." derken sanırım haklıydı. Yetişkin olamadan göçüp gideceğiz bu dünyadan...

           Gelelim kitabın konusuna: Kitabımızın kahramanı dertsiz tasasız bir burjuva beyefendisidir. Derken bir gün sevgilisi tarafından terk edilir ve o anda hiçbir şey hissetmediğini fark eder. Fark ettiği şeylerden biri de bu hissizliğinin pek çok konuda olmasıdır. Duyarsız ve hissiz bir insan olmaktan hem rahatsızlık duyar hem de bu durumun kendi yaşantısında bir dönüştürücü olmasını sağlar.

       Önce bir at yarışına gider ve orada birinin oynadığı bir kuponu çalar. Bu çalma eylemi onda ki hissizliği ortadan kaldırır ve derin bir suçluluk duygusu hisseder. Çünkü çaldığı kupondaki at kazanmıştır ve bu durumda para kazanmasını sağlamıştır. Yaşadığı sıkıntıyla kazandığı parayı ( ya da çaldığı mı demeliyiz?) yeni bir kupon oynayarak elden çıkarmaya çalışır. Kendisi at yarışından anlamadığı için diğer insanları dinler ve "kazanamaz" dedikleri bir ata tüm parasını yatırır. O andan itibarende atın kazanması için tezahüratlarda bulunur. Yaşadığı bu duygu değişimine kendisi de şaşırır. Sonunda "kaybeder" dedikleri at kazanır ve daha çok para kazanır. Yaşadığı "suç" onu kendisine getirmiş ve duyarsız olma halinden kurtarmıştır. Bu defa da "kötü"nün peşine düşüp yeni hazlar arayışı içerisine çıkar. Sokak kadınlarıyla, pezevenklerle yaptığı diyaloglar ve yaşadığı hisler onda büyük bir mutluluğa neden olur. Bir nevi ruhsal anlamda uyanmasını sağlar. Bu uyanış sırasında içindeki kötü tarafla iyi tarafın birbirlerinin farkında olarak konuşması,  çok hoşuma gitti. Tamamen nötr bir şekilde veriliyor bu diyaloglar.

       Zweig'ın diğer kitapları gibi bu kitabını da beğendim. İyi ki okumuşum. Bence sizde okuyun.



         

3 yorum:

bücürükveben dedi ki...

Hissiz insan ha? Ne kadar ilginç sanırım sonunda o da kötü yoldan da olsa duyguya kavuşuyor....merak ettim çok teşekkürler. :)
Not: Epeydir uğrayamadım kusura bakma ne olur...bir ara bloğumu kapatmıştım daha doğrusu tüm yazıları silmiştim sonra tekrar açtım filan...:(

Derdest fikirler dedi ki...

Rica ederim. Evet ilginç bir konusu var kitabın.

MeneS dedi ki...

Yazarin diger kitaplarindaki gibi, kisiler ve mekan sadece birer dekor, asil hikaye kisinin benliginde gelisiyor. Keyif veren bir okumaydi gercekten de.

Yorum Gönder