14 Şubat 2016 Pazar

Arturo Ui'nin Önelenebilir Tırmanışı

     
             Cuma akşamı Türkan Saylan Kültür Merkezi'nde harika bir oyun izledim. Tiyatro Adam'ın oynadığı bu oyunu Bertolt Brecht yazmış, çeviren Yücel Erten, yöneten Ümit Aydoğdu, müzik Oktay Köseoğlu, oynayanlar ise; Aşkın Şenol, Ayça Koyunoğlu, Berk Yaygın, Çetin Kaya, Deniz Özmen, Fatih Koyunoğlu, Gökhan Azlağ ve Neslihan Arslan.


           Bertolt Brecht bu oyunda Hitler'in iktidara yürüyüşünü anlatırken bir yandan da ünlü Chicago'lo gangster Al Capone'nin de öyküsünü anlatır. Böylece iki konuyu birleştirerek bir oyun yazmış. Oyunda kendi çıkarları için iktidar ve sermaye sahiplerinin yasaları nasıl çiğnediği, söz konusu çıkarları olduğunda hemen nasıl işbirliği yaptıkları sahnelenirken bir yandan da bu durumun baskı rejimine nasıl dönüştüğü da anlatılır.


        Oyunculuk, sahne tasarımı, ışık ve müzikler dört dörtlüktü, oyundan adeta büyülenerek çıktım. Her oyuncu rolünün gereğini sonuna kadar vermiş. Hepsini ayrı ayrı tebrik ediyorum. Oyun 2014 yılında Afife Jale Tiyatro ödüllerinde dört dalda ödül almış; En iyi prodüksiyon, en iyi yönetmen, en başarılı sahne müziği ve en başarılı sahne tasarımcısı. Yine 2014 yılında Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödüllerinden Anadolu Efes özel ödülünü almış. 2014 yılında Lions Tiyatro ödüllerinden; yılın en başarılı prodüksiyonu ödülünü almış. 2014 Direklerarası Seyirci Ödülünden yılın en iyi canlandırma ödülünü almış. Son olarak 2014 yılının Savaş Dinçel Tiyatro Ödüllerinden yılın en başarılı yönetmeni ödülünü almış. Saydım tam sekiz tane ödül almış. Ama sonuna kadar da hak etmiş. Çok çok başarılı bir oyundu.

         Tiyatro Adam'ın kendi anlatımını da buraya eklemek istiyorum. Tiyatro seviyorsanız eğer bu oyunu kaçırmamanızı tavsiye ederim.

          "Oyunda, Bertolt Brecht’in sözleriyle bir öykü anlatılıyor, tiyatro sanatının yaratıcı sahnesinden. Öykü Arturo Ui’nin dillere destan yükselişini anlatır. Peki kimdir bu Arturo Ui? Bir gangster mi, bir kahraman mı? Yükselmek için her yolu deneyen bir politikacı mı? Her yaptığı yanına ve cebine kar kalan bir işadamı mı? Yoksa yalnızca bir maceracı mı? Ne fark eder? Çünkü Arturo Ui bir kişi değil. O yalnızca bir çerçeve. Büyük ve küçük çıkarların yan yana gelmesiyle oluşan bir resim çerçevesi. Çerçevenin içindeki resimler değişebilir, değişti de. Dün değişti bugün değişiyor ve yarın da değişecek. Tıpkı insanlık tarihi boyunca dünyanın başına bela olan pek çok resim gibi. Hitler mesela; kim diyebilir ki ya da hanginiz diyebilirsiniz ki Hitler olmasaydı onca yıkım, kıyım olmazdı. Emin olun o olmasaydı da o çerçeve boş kalmazdı. İşte bu yüzden;”Kişilerin yoktur bir önemi, çerçevelerdir var eden o dönemi.” Alın işte yan yana koyduk iki hikayeyi..."

       

7 Şubat 2016 Pazar

Günübirlik Hayatlar



         İrvin Yalom'un kitaplarını seviyorum. Daha önce Nietzsche Ağladığında, Her gün Biraz Daha Yakın, Divan ve Aşkın Celladı adlı kitaplarını okumuştum. En çok da Nietzsche Ağladığında kitabını sevmiştim. Geçenlerde 2016 yılında okunacak kitaplar listesi yaptım ve bu listede yazarın üç kitabı vardı: Günübirlik Hayatlar, Spinoza Sorunu ve Bugünü Yaşama Arzusu. Günübirlik Hayatlar'a dün başladım ve bugün de bitirdim.

          Kitap, psikoterapi öykülerinden oluşuyor. Yazar 81 yaşında olmasına rağmen hala hasta görüşmelerine devam ediyor. Bu beni çok şaşırttı. Biz de olsa artık bir kenara çekilip emekliliğin keyfini çıkarmaya çalışırlardı. Bu arada yazar her hastasında kendisi de ölümle yüzleşiyor. Özellikle kanser hastalarıyla yaptığı görüşmeler de bu yüzleşmeyi çok iyi ifade etmiş.

           Yabancılarda en çok sevdiğim şey hem kendilerine hem de çevrelerine karşı daha dürüst bir tutum içinde olmaları. Biz Türkler nedense zayıflıklarımızı ve korkularımızı paylaşmaktan hep korkmuşuzdur. Çevrenin bunları bize karşı bir silah olarak kullanmasından çekinmişizdir. Aslında böyle davranarak kendimize çok zarar verdiğimizi düşünüyorum. Biz toplum olarak kendi kendimizle yüzleşemeden toprak olup gidiyoruz. Farkındalıklarımız yok denecek kadar az oluyor. Çevremdeki çok az insan kendisiyle yüzleşebiliyor. Çoğunluk diğerleriyle uğraşmaktan kendine zaman ayıramıyor zaten.


            İrvin Yalom'un da anlattığı psikoterapi öykülerinde kendisiyle yüzleşme kısmı çok hoşuma gitti. Hastaları O'nu çok rahat eleştiriyorlar ve bu eleştirilerde savunmaya geçmek yerine onların haklı olup olmadığını düşünüp öyle cevap veriyor. Bazen hiç istemediği şeyleri bile çok dürüst bir şekilde ifade ediyor ( mesela seans ücretlerinin çok pahalı olmasının nedenini açıklaması gibi, gerçi açıklaması bana yeterli gelmedi ama en azından itirafı dürüsttü).

          Yazar bu kitabı 81 yaşında yazmış ama şu an kendisi 85 yaşında, hala terapilere devam ediyor mu acaba? Aslen Rus kökenli bir yahudiymiş ( bu yahudiler hep böyle zeki ve başarılı mı olur acaba?) Vikipedi'deki bilgiye göre hala Stanford Üniversitesi'nde çalışmaya devam etmekteymiş. Sanırım Amerika'da yaş haddinden emekliye ayırmıyorlar.

           Kitap kısa kısa öykülerden oluşuyor ve çok akıcı bir dili var. Eğer öykü okumayı seviyorsanız bence bu kitabı okumalısınız. Bir de eğer kendi hayatınız üzerine düşünmek ve kararlar almak istiyorsanız bence yine bu kitabı okumanızda fayda var.

6 Şubat 2016 Cumartesi

Aslolan Yolculuğun Ta Kendisidir



      Bu kitabı öğrencim sömestre tatilinden önce getirdi ve okumamı istedi. Ne yalan söyleyeyim okumak istemedim ve sürekli erteleyerek başka kitaplar okudum. Benim için vakit kaybı olacağını düşünüyordum, nitekim öyle de oldu. Pazartesi okullar açılacağı için kitabı vermem gerekiyordu. Okumadan vermek olmaz diye düşündüğüm için dün okumaya başladım ve bu sabah bitirdim.

         Edebi içeriği hiç olmayan, sadece yaşadığı acıyı ve mücadelesini anlatan bana göre benim de yazabileceğim sıradan bir kitap. Bir kişisel gelişim kitabı diye geçiyor ama içinde kişisel gelişime dair çok az cümle barındırıyor.

          Kitabın konusu ise kısaca şöyle: Alan reklam şirketi olan, evli ve mutlu bir adamdır. Bir gün karısı bir kaza geçirir ve vücudunun yarısı felç haline gelir. Karısına destek olan Alan işini aksatır ve bu sırada ortağı ve çalışanı yeni bir şirket kurarak tüm müşterilerini çalarlar. Derken karısı aniden hastalanır ve ölür. Karısının ölümünden sonra her şeyini satarak yollara düşer ve Amerika'yı bir uçtan diğer uca yürümeye karar verir. Kitabın devamında bu yürüyüşlerden ve yürüyüşleri sırasında karşılaştığı insanlardan bahseder. Ne yazık ki bir sokak çetesinin kendisine saldırmasıyla yürüyüşü yarım kalır. Ağır bir şekilde yaralanır ve gözlerini hastanede açar. Kitap da burada sona erer.

       Ben kitabı sevmedim ve vakit kaybı olarak gördüm, bu nedenle tavsiye edemeyeceğim.

5 Şubat 2016 Cuma

Sahilde Kafka


        Bugüne kadar Japon edebiyatı hiç okumamıştım. Japonlarla ilgili okuduğum tek kitap Bir Geyşanın Anıları adlı kitaptı. Bu kitapta Amerikalı bir yazar tarafından yazılmıştı. Japon bir yazara ait bir kitabı ilk kez okuyorum.

      Kitap fantastik türde yazılan bir roman. Ben fantastik kitapları sevdiğim için bu kitabı da çok severek okudum. Bu roman 2005 yılında, New York Times tarafından yılın en iyi on romanından biri seçilmiş. 2006 yılında ise hem World Fantasy Ödülü hem de Franz Kafka Ödülü'nü almış.

      Gelelim kitabımızın konusuna: Kitapta iki ana kahraman var. Biri Kafka Tamura diğeri ise Nakata'dır. Kafka Tamura'nın babası bir heykeltraştır ve oğluna neredeyse hiç ilgi göstermez. İlgisiz ve sevgisiz büyüyen Kafka Tamura babasının kendisiyle ilgili kehanetinden etkilenir ve evden kaçar. Kehanet ise şudur: Kafka Tamura annesiyle ve kız kardeşiyle yatacaktır ve babasını öldürecektir. Yazar,  klasik bir Kral Oidipus konusuyla başlamış ( Yakın zamanda Kral Oidipus'u okumama da güzel bir tesadüf oldu). Kafka Tamura'nın annesi çocuğunu dört yaşındayken bırakır ve kızını da yanına alarak kaçar. Bu nedenle çocuk annesini ve ablasını hiç hatırlamaz. Her yattığı kadının annesi veya ablası olmasından şüphelenir.


          Nakata ise 60'lı yaşlarını yaşayan, okuma yazması olmayan, saf, kedilerle konuşan ve türlü kehanetler söyleyen ve doğa üstü olaylar yaratan bir kişidir. Bunları nasıl yaptığını kendisi de hiçbir zaman anlamaz ve açıklayamaz. Nakata'nın en güzel yanı ( bence tabi) sadece şimdiki zamanı yaşamasıdır. Saf ve akılsız olduğu için yaşadıklarının çoğunu unutur bundan dolayı geçmiş pek yoktur ( burada istisnalar var çünkü işlediği cinayeti hatırlar), gelecekle ilgili de hiçbir beklentisi olmadığı için gelecek kaygısı veya düşüncesi de yoktur. İki kahraman arasındaki bağlantı ise Nakata'nın işlediği cinayettir. Çünkü Nakata, Kafka Tamura'nın babasını öldürmüştür ve çok ilginç kanı Nakata'ya değil Tamura'ya bulaşmıştır. Çünkü babasını ölümünü isteyen kişi Kafka'dır. Bundan dolayı babasının kanı da Tamura'ya bulaşmıştır. Sanırım yazar, Franz Kafka'nın babasıyla yaşadığı sorunları da bu şekilde kitabına dahil etmiş.

         Ben kitabı okurken özellikle Nakata'yla ilgili kısımları daha büyük bir zevkle okudum. Nakata'nın karakterini de çok sevdim. Kitap fantastik türünde olduğu için doğa üstü pek çok olayı da barındırıyor. Örneğin; ölülerin yaşadığı bir orman içi, İkinci Dünya Savaşı'nda durup dururken bayılan onbeş küçük çocuk ( Nakata'da bunlardan biridir. Hepsi tek tek ayılır ama Nakata'nın ayılması haftalar sonra olur. Uyandığında da artık bambaşka bir çocuktur. Hem okuma yazmayı unutmuştur, hem de saf bir akılsız durumuna düşmüştür. Bu çocukları neyin bayılttığını çok merak etmeme rağmen ne yazık ki kitapta cevabını bulamadım), kedilerle konuşan bir adam, savaştan kaçan iki asker, gökyüzünden balık yağması, yine gökyüzünden sülük yağması, Tamura'yla konuşan "Karga"  adlı delikanlı... gibi. Bu arada bir bilgi Çekce'de Kafka, karga anlamına geliyormuş.

            Kitapta metforlara,  sembolik anlatımlara ve müzisyenlere çok ağırlık verilmiş. Bunlar kitabın konusunu zenginleştirmiş ve kahramanların sıradan insanlar olmaktan kurtarmış.

     
       
            Birazda yazardan bahsederek yazımı tamamlamak istiyorum. Yazar 1949 yılında Japonaya'nın Kyoto kentinde dünyaya gelmiş, gençliğini ise Kobe'de geçirmiş. Yazdığı kitaplarla pek çok ödül almış. Ülkesinde ise Amerikan edebiyatının etkisi altında kaldığı söylenerek eleştirilmiş. Şu an Japonya'nın en önemli yazarlarından biri olarak değerlendiriliyor. Kitabın Türkçeye çevirisini Hüseyin Can Erkin yapmış. Buradan kendisine teşekkür etmek istiyorum.  O'nun sayesinde akıcı ve güzel bir kitap okudum.

          Fantastik edebiyatı seviyorsanız bu kitabı mutlaka okumalısınız. Şunu da ekleyeyim;  kitabın sonunda benim gibi cevaplanmamış sorularla karşı karşıya kalabilirsiniz. Dediğim gibi merak ettiğim ama cevap bulamadığım sorularla kitap bitti. Bazı internet sayfalarında yazarın bu konuları, okuyucunun hayal gücüne bıraktığı yazıyor. Keşke öyle yapmasaydı da cevapları vererek kendi hayal gücüyle okuyucuyu bir kez daha şaşırtsaydı.