30 Ekim 2014 Perşembe

Heba



            Hasan Ali Toptaş ismini ilk Enver Aysever'in "Edebiyat Ölmelidir" kitabında gördüm ve okumak için de not aldım. Daha sonra kitap grubum bu ay okunacak kitap olarak Hasan Ali Toptaş'ın Heba'sını seçince çok sevindim. Okuyunca iyiki seçmişiz bu kitabı diye düşündüm. Severek ve sarsılarak okudum diyebilirim. Bu kitaptan şunu anladım, Hasan Ali Toptaş'ın diğer kitaplarını da okumam lazım. Sırada Gölgesizler var.

        Heba romanı, 2013 yılında Sedat Simavi Edebiyat Ödülü'nü almış. Gerçekten ödüle layık bir roman. Kitap yedi bölümden oluşuyor. Bunlar sırasıyla; Anahtar, Rüya, Huzur, Yazıköy, Sınır, Minnet ve Fena. İlk iki bölümdeki geçişi tam anlayamadım: Anahtar bölümü mü rüyaydı yoksa rüya bölümü mü rüyaydı? Anlayamadım ama bence kitabın kahramanı da anlamadı zaten.

          Kitabımızın kahramanı Ziya, asker arkadaşı Kenan'a söz verdiği için yıllar sonra Kenan'ın köyüne yerleşir. Kenan, Ziya'ya kendi köyüne yakın bir bağ evi yaptırtır ( buraları okurken o kadar etkilendim ki o bağ evinde yaşamayı istedim). Kitapta beni en çok sarsan bölüm ise Sınır bölümü oldu. Sınır adı üstünde Sınır'da ( Suriye sınırı ) geçen askerlik anılarından oluşmaktaydı. Çevremdeki pek çok kişiden askerde yaşanan şiddeti çok dinlemişimdir. Bu bölümde hem psikolojik hem de fiziksel şiddetten bol bol bahsediyor. İnsan okurken hem rütbelilerden nefret ediyor hem de erlerin çaresizliğine acıyor. Şu satırlar da içimi acıttı:  
           "Bir insanın kendisine zulmedene gülümsemeye mecbur bırakılmasından daha beter bir zulüm olamazdı yeryüzünde."  
        "Gelecek, geçmişin bok yemesinden başka bir şey değildir."

         Kitabın son bölümünde yazara hayranlığım daha da çok arttı. Son bölüm, adı gibi "Fena" bitti.

       Kitabı okurken bazı yerlerde ne anlatılmaya çalışılıyor diye uzun uzun düşündüm. Mesela ilk bölümde yan odadan gelen kağıt hışırtılarının ne olduğunu anlayamadım. Daha sonra Ziya'nın öldürdüğü kuşu sürekli görmesini önce Ziya'nın hayali olduğunu zannettim ama Kenan'da görünce bu kuş neyin nesi diye düşünmeye başladım. Aynı şey kitabın son bölümlerinde de dağlardaki karaltının görünmesi şeklinde oldu. O karaltıyı da Ziya'nın hayali olarak düşünürken başka kişilerin de (sanırım yine Kenan'dı) görmesi beni çok şaşırttı. Yazar burada bir mesaj mı vermek istiyor diye düşünürken internetten biraz araştırma yapmaya karar verdim. Ekşi Sözlük'ten bir yazar da benimle aynı şeye takılmış ama o bunların Hasan Ali Toptaş olduğuna karar vermiş. Banada mantıklı geldi açıkcası. Kağıt hışırıtılarını pekala bir yazar çıkartabilir, bir kuş olup yarattığı kahramanla birlikte de gezebilir. Son bölümde zaten dağlardaki karaltının ev olduğunu ve o evde kendisinin olduğunu açık açık söylüyor yazar. Ama bekleyen yazar mı yoksa Azrail'mi anlayamadım tam olarak. Bakalım kitap grubumdakiler buraları nasıl değerlendirecekler.
       Ben yazarın tüm kitaplarını okumaya karar verdim. İyi bir kitap okumak istiyorum diyorsanız bu kitabı size tavsiye edebilirim.

2 yorum:

Meltem D. dedi ki...

Fatoş çok merak ettim bu kitabı çokta güzel anlatmışsın alınacak kitaplar arasında yerini aldı bile sevgiler.

Derdest fikirler dedi ki...

Umarım sende benim kadar beğenirsin Meltem :)

Yorum Gönder