31 Mayıs 2017 Çarşamba

Elveda Afrika Hoşça Kal Paris

           Hıfzı Topuz'la okuma serüvenim devam ediyor. Araya başka kitaplar girse de bu serüven devam edecek. Sade ve akıcı diliyle kolay okunan ve çok şey öğreten kitaplar olduğu için Hıfzı Topuz vazgeçilmez yazarlarımdan biri oldu.

            Geçen hafta cumartesi Simurg kitap grubumla tarihi bir buluşma gerçekleştirdik. Toplantımıza Hıfzı Topuz'da katıldı. O kadar mütevazi, o kadar saygın, o kadar kültürlü bir insan ki yanında küçücük kaldık. En güzel yönü bence samimiyetiydi. O gün şunu bir kez daha anladım; Bir okur için en güzel şey, okuduğu kitabın yazarıyla sohbet edebilmesi. Hıfzı Topuz'da çok sevdi bizi. Bunu defalarca söyledi. Hakikaten grup olarak hem birbirimizle hem de konuklarımızla sinerjimiz çok uyumlu.




          Gelelim kitabımıza. Bu kitap,  Hıfzı Topuz'un otobiyografisi diyebiliriz. Çocukluğundan başlayarak anlatıyor. Kartal'daki çiftlikte aile bireyleri ve özellikle abileriyle yaşadığı anıları anlatırken bir yandan da dönemin tarihini anlatıyor. Sanıyorum Hıfzı Topuz'da en sevdiğim şey bu. Konu ne olursa olsun o dönemin tarihi hakkında da uzun uzun bilgi veriyor.


         Çocukluk yıllarından sonra Galatasaray'daki öğrenimine geçiyor. Özellikle anneannenin katkılarıyla tüm kardeşler okutuluyor. Anneanne ise Meyyale'nin büyük kızı. Galatasaray'dan sonra gazetecilik yılları ve UNESCO'daki anıları başlıyor. Unesco'yla birlikte Paris günleri de başlamış oluyor. Yazarı, özellikle bu yıllarında kıskandım. Kimler gelmiyor ki yanına; Abidin Dino, Bedri Rahmi Eyyüboğlu, Nazım Hikmet, Hasan Ali Yücel, Avni Arbaş, Abdi İpekçi...ve daha niceleri. Fikret Mualla'yı Çılgın ve Özgür kitabında da okumuştum. Ama bu kitapta daha çok sevdim. Gazeteciliğinden dolayı dönemin tüm yazarları ve şairleriyle tanışıyor. Örneğin Sabahattin Ali'yle öldürülmeden birkaç ay önce tanışıyor. Hayran olduğum herkesle tanışıklığının olması hem kıskanmama hem de hayranlığımın iki katı artmasına neden oldu.


        Unesco'da çalışması Afrika'ya gitmesini de sağlıyor. O dönemin şartları altında Afrika'ya gitmesi bence çok cesurca bir davranış. Afrika'da gazetecilerle seminerler yapıyor. Yazarımızın, Afika'da ki gazeteciliğe çok katkısı oluyor. Hatta bununla ilgili ödül dahi alıyor. Kitabı okurken Unesco'nun çalışmalarına da hayranlık duydum. Gerçek anlamda bir yardım kuruluşu. Özellikle eğitimle ilgili yaptıkları katkılar takdire şayan. Afrika bölümünü okurken hem Afrika'nın tarihini hem kültürünü hem sanatını hem de dinini öğreniyorsunuz. Dediğim gibi Hıfzı Topuz'un tarzı bu. Bir yönüyle değil her yönüyle konuyu ele alıyor. Burada Afrika sanatıyla ilgili pek çok araştırma yaparken bir yandan da maskelerle ilgili bir koleksiyon da oluşturuyor.



      Sonbaharda Hıfzı Topuz müzesi açılacakmış. Afrika'da satın aldığı tüm maskeler o müzede sergilenecekmiş. Bizi de davet edecek. Tabi ki gideceğiz.


       Son olarak benim objektifimden Hıfzı Topuz fotoğrafıyla yazımı bitiriyorum. Aaaa aklıma gelmişken. Bizim toplantıdan bir gün önce Remzi kitapevine son kitabının taslağını vermiş. Kitap Nişantaşı ile ilgiliymiş. Bu kitap için de ayrıca buluşacağız. Nerede mi, tabi ki Nişantaşı'nda.



0 yorum:

Yorum Gönder