1 Ekim 2017 Pazar

Kırmızı Pelerinli Kent


        Yaz tatilinde okuduğum kitaplardan biri de Aslı Erdoğan'ın Kırmızı Pelerinli Kent romanı oldu. Daha önce aynı yazarın iki kitabını daha okumuştum. Özellikle de Kabuk Adam'ı çok sevmiştim.


       Aslı Erdoğan'ı her okuduğumda "kesinlikle şiir yazmalı" diye düşünmüşümdür. Nitekim bu kitabı okurken de yine aynı düşünceyle okudum. Kitaplarında şiirsel bir dil kullanıyor ve bu da benim çok hoşuma gidiyor. Hoşuma gitmeyen tek şey ise yoğun bir karamsarlık ve depresif bir ruh halinin de satırlara yansıması. Bu nedenle Aslı Erdoğan'ı ne zaman okusam benim de enerjim düşer ve karamsarlaşırım. Bu benden de kaynaklanıyor olabilir, okurken ciddi ciddi kendimi kaptırıyorum. Hatta şöyle diyebilirim kitabı okurken o kitaptaki kahraman ben oluyorum ve adeta olayları ben yaşıyorum. Yazar beni istemediğim bir tavır içine sokunca da hem kitaptan hem de yazardan soğuyorum.

         Kitabın konusu Rio'da yaşayan bir Türk kızı. Yazar, Rio'nun (tabiri yerindeyse) arka sokaklarında yaşanan bütün kötü olayları ve kişilerini gözler önüne serer. Okuyunca insanlar böyle bir kentte neden yaşarlar diye düşünüyorum. Hadi o insanların ülkesi şehri burası olabilir peki bir Türk ya da göçmen neden böyle bir kentte yaşamayı seçer ( yazara ister istemez kızıyorum burada). Üstelik kelle koltukta bir yaşama biçimi. Her an biri sizi bir hiç uğruna öldürebilir. Nitekim kitabın sonunda kızımız da bir hiç uğruna öldürülüyor.

       Annesi defalarca arar, gelmesini ister fakat reddeder annesini. Çünkü bu şehir onu edebi anlamda beslemektedir. Burada yaşadıklarını kitabına yansıtacaktır. Ne yazık ki kahramanımız kitabını yazamadan öldürülür.

         Her kitap yazarının yaşantısından alıntılar taşırmış. Muhtemelen yazarımız Rio'da bunları gördü ve yaşadı. Nitekim kitabı da Rio'da sokakta öldürülen bir arkadaşına ithaf etmiş.


         Aslı Erdoğan'ın kaleminin şiirselliğini seviyorum. Ama yarattığı kasvet duygusunu sevmiyorum.  Bu yüzden kitabı okuyup okumama kısmını sizlere bırakıyorum.

2 yorum:

Mai dedi ki...

emile zola'yı anımsattı tariflerin (dili şiirsel ama kasvet beni öldürüyor) . Onun dili çok şiirsel değilse de anlatımın derinliği akıcılığı şiirsel gelirdi ama hep mi mutsuzluktan öldüren son derdim :-)

Paylaşımın için teşekkürler. Güzel analiz ediyorsun bana göre

Derdest fikirler dedi ki...

Teşekkür ederim Kadriye :) sevgiler.

Yorum Gönder