25 Haziran 2016 Cumartesi

Faust


             Bu sezon hem tiyatroya hem de operaya istediğim kadar gidemedim. İşlerimin yoğunluğundan çok az fırsat buldum. Son gittiğim opera ise Faust oldu.

        


            Fransız Charles Gounod tarafından beş perde olarak hazırlanan bu operayı bizler üç perde olarak izledik. İlk kez 1859 yılında sahnelenmiş.


         Konusu ise Dr. Faust yaşlanmış ve artık ölmek üzeredir. İstediği tek şey yine genç olmaktır. O sırada Şeytan gelir ve ona ruhunu kendine satması karşılığında gençleştireceğini söyler. Böylece Faust ruhunu şeytana satar ve genç haline geri döner. Daha sonra aşık olan Faust ne yazık ki aşığının abisini bir düelloda öldürür. Abi de kardeşini lanetler.

        Yeni sezonda oynayacak mı bilmiyorum? Ama oynarsa izlemenizi tavsiye ederim.

24 Haziran 2016 Cuma

Kuş Kanadında Gökkuşağı


         Bugün tanıtacağım kitap Felsefe öğretmeni arkadaşım Serap Karaman'ın bu yıl çıkan ilk öykü kitabı. İlk diye yazıyorum ki devamı da gelsin.

          Kitapta toplam 11 öykü var ve 96 sayfa. Akıcı bir dile sahip olduğu için çok kolay okunuyor. Yazarımız, günlük yaşamda karşılaştığımız sorunları sade bir dille anlatmış. Özellikle " Metropol Kadınının Acı Günü" öyküsünde her çalışan anne kendine dair bir şeyler mutlaka bulacaktır.

           Benim en çok sevdiğim öykü ise "Bir Kitap Kurdunun Düşleri" oldu. Sokrates'ı Don Kişot'u Machiavelli'yi ve Einstein'ı aynı öyküde karşılaştırması ve sohbet ettirmesi gerçekten çok hoş olmuş.

         Öykü okumaktan hoşlanırsanız, tavsiye ederim. Tekrardan arkadaşımın yüreğine ve kalemine sağlık.

23 Haziran 2016 Perşembe

Kör Baykuş


      Kör Baykuş, Türkçe öğretmeni bir arkadaşımın tavsiyesiyle aldığım ama bir türlü okumaya fırsat bulamadığım bir kitaptı. Sonunda dün başladım ve bugün de bitirdim. Toplamda 95 sayfalık bu kitabı okumak aslında hiç de kolay olmadı. Akıcı bir dili yok. Olay örgüsü birbirinin içine girmiş, kahramanlar birbirinin içine girmiş, böyle karışık bir kitap. İran edebiyatının kült eserlerinden biri olarak kabul ediliyor.
     
       Sadık Hidayet 1903 yılında Tahran'da doğmuş varlıklı bir ailenin çocuğudur. Yaşadığı dönemde muhalif duruşuyla Rıza Pehlevi'nin antidemokratik duruşunu eleştirmiş ve sonunda ülkesini terk ederek Hindistan'a gitmiş, Kör Baykuş'u da burada yazmıştır. Kitap İran'da beş yıl yasaklanmış ama Batı'da büyük beğeni toplamış. Zweig ve Poe yazarın etkilendiği yazarlarmış. Nitekim kitabın başında ben de Zweig'dan etkilendiğini fark ettim. Yaşamı bunalımlarla geçen iki kere intihara teşebbüs eden yazarımız, eniştesinin bir yobaz tarafından öldürülmesinden sonra tekrar bunalıma girer ve intihar ederek yaşamına son verir.

             Kitabın ana kahramanı sürekli afyon kullanan bir kişi olduğu için olaylar sık sık birbirine karışıyor. Aslında olaylar değilde kahramanın hayal ve gerçek arasındaki sıkıntıları anlatılıyor. Bende ki çevirisi Behçet Necatigil'e ait. Necatigil'e göre Sadık Hidayet eserlerinde, yalnız adamın varlık nedenini araştıran, boşluk ve ölüm konularını işleyen bir yazar. Yazarın, Kafka ve Sartre okumaları kitabında varoluşşsal sorgulamalara girmesini sağlamıştır. Kitabın en çok bu bölümlerini beğendim.

          Kısa, etkileyici fakat zor okunan bir kitap.

         

22 Haziran 2016 Çarşamba

Lal Masalları



          Muhteşem bir Murathan Mungan kitabıyla daha karşınızdayım. Büyüklere masallar tadında üç kısa öyküden oluşan bir kitap.

        Birinci öykü Azer ile Yadigar, ikinci öykü Muradhan ile Selvihan ve üçüncü öykü Ulak ile Sadrazam. Üç öykünün de ortak özelliği ana kahramanlarının dilsiz oluşu. Zaten bundan dolayı kitabın adı Lal Masalları.

        Kitabın dili akıcı ve şiirsel. Muradhan Mungan kitaplarında hem yazarlığını hem de şairliğini birleştiriyor. Müthiş bir yazar, önünde saygıyla eğiliyorum ve bize böylesine güzel kitapları yazdığı için de çok ama çok teşekkür ediyorum.

        Kitap 148 sayfa. Aslında bir günde okunup bitirilebilir. Ama benim size tavsiyem her güne bir öykü okuyup bu zevki kendinize üç gün daha tattırın. Bir çırpıda okuyup bitirmeyin. Benim gibi tadını çıkara çıkara okuyun. Zaten kitabın şiirselliği hızlı okumanızı da engelliyor. Öyle satırlar oluyor ki derin derin düşünme ihtiyacı duyuyorsunuz. Mesela;

        "Anlatsam inanmazlar oğul, masal derler,
          masala inanmazlar,  masalı yalnızca dinlerler,
          sanki hakikati bilirmiş gibi.
          Sanki hakikatin sırrına ermiş gibi.
          Masala inanmayan gerçeğe inanır mı?"

         " Her yürek ses veren bir uçurumdur. Herkes kendi uçurumunu yüreğinde taşır."


        Son olarak mutlaka okuyun ve sevdiklerinize okutun bu kitabı.